Son yıllarda Ortadoğu'daki siyasi dinamiklerin hızla değişmesi, birçok ülkenin askeri ve ekonomik güç mücadelelerine yol açmıştır. Bu bağlamda, ünlü uluslararası politika dergisi Foreign Policy, "İsrail bölgesel güç olamaz" başlıklı makalesiyle dikkatleri üzerine çekiyor. Analiz, İsrail'in stratejik hamlelerinin yanı sıra, komşu ülkelerle olan ilişkilerini sorgularken, bölgedeki güç dengesinin nasıl değiştiğini de gözler önüne seriyor. Makale, İsrail’in geçmişteki bölgesel hegemonya çabalarının bugünkü gerçeklerle nasıl çeliştiğini derinlemesine inceliyor.
İsrail, kuruluşundan bu yana çeşitli askeri ve ekonomik stratejilerle kendisini bölgesel bir güç olarak konumlandırmaya çalışmıştır. Ancak Foreign Policy analizi, bu güç iddialarının gerçek bir altyapıya dayanmadığını öne sürüyor. Makaleye göre, İsrail’in askeri gücü gerçek bir strateji ile desteklenmediği için mevcut tehditler karşısında zayıf kalıyor. Hükümetin iç politikada yaşadığı sıkıntılar ve artan sosyal huzursuzluk da, ülkenin dış politikasını olumsuz etkileyen unsurlar arasında. Son yıllarda patlak veren toplumsal hareketler ve artan siyasi kutuplaşma, İsrail’in bölgedeki liderlik iddialarını sorgulamaya açıyor.
Foreign Policy, İsrail’in önündeki en büyük engelin yalnızca iç sorunları olmadığını, aynı zamanda bölgedeki değişen dinamikler olduğunu vurguluyor. İran, Türkiye ve Arap ülkeleriyle olan ilişkiler, İsrail’in jeopolitik konumunu sarsan unsurlar arasında yer alıyor. Özellikle İran'ın nükleer programı ve bölgedeki Hezbollah gibi örgütlerle olan stratejik ilişkileri, İsrail'in güvenlik endişelerini artırıyor. Bu durum, İsrail’in askeri yatırımlarını artırmasına rağmen, uluslararası alanda yalnızlaşmasına sebep oluyor. Yani, askeri gücüne rağmen, izole bir politikada yürütmek zorunda kalan İsrail'in, uzun vadeli bir güç olma hedefinin tehlikeye girdiği belirtiliyor.
Foreign Policy’nin analizine göre, İsrail’in bu zorlu dönemde yapması gereken, bir barış politikası geliştirmek ve bölgenin diğer ülkeleri ile sağlıklı bir diyalog kurmaktır. Her ne kadar bu durum, geçmişteki tutumlarıyla çelişse de, gelecekteki varlığı için kaçınılmaz görünmektedir. Çünkü bölgesel barış sağlanmadan, kalıcı bir güç olmanın mümkün olmadığı açığa çıkıyor. Daha önceki nesillerin savaşçı politikalarının yerini diplomasi ve işbirliğine bırakması gerektiği, analizin en dikkat çekici sonuçları arasında yer alıyor.
Sonuç olarak, Foreign Policy dergisinin, "İsrail bölgesel güç olamaz" iddiası, yalnızca askeri güce dayanan bir yaklaşımın yeterli olmadığını ortaya koyuyor. Ortadoğu’daki karmaşık yapıda, barışçı adımların ve işbirliklerinin arttırılması gerekliliği, bölgesel güç mücadelesinin gelecekteki şekillenmesinde belirleyici olacaktır. Bu bağlamda, İsrail’in sürekli olarak güç peşinde koşmak yerine, akıllı ve stratejik bir diplomasi geliştirmesi, sadece geleceğini güvence altına almakla kalmayacak, aynı zamanda bölge için de sürdürülebilir bir barışın temellerini atacaktır.