Son zamanlarda artan kadına şiddet haberleri, toplumun göz ardı edemeyeceği bir gerçeğe dönüşüyor. Geçtiğimiz günlerde yaşanan trajik bir olay, bu gerçeği bir kez daha acı bir şekilde gündeme taşıdı. 35 yaşındaki Zeynep Yılmaz, eşi tarafından kızıyla birlikte katledildi. Olayın ardından sosyal medyada gündem olan Zeynep'in, olaydan önce yaşadığı korkuları ve yaptığı uyarılar dikkat çekti. "Sonum iyi olmayacak" şeklindeki ifadeleri, ne yazık ki içinde bulunduğu durumun ciddiyetini gözler önüne seriyordu.
Zeynep'in, eşiyle olan ilişkisi uzunca bir süredir gerginliklerle doluydu. Aldığı tehditler ve yaşadığı psikolojik şiddet, Zeynep'in ruh halini olumsuz yönde etkilemişti. Aile içi şiddetin ailelerini nasıl etkilediğine dair birçok örnekten biri olan Zeynep, durumu çevresine sıkça dile getirmişti. Arkadaşlarına ve yakınlarına son zamanlarda "Benim sonum iyi olmayacak, kendimi güvende hissetmiyorum" diyerek son derece endişeli olduğunu belirtmişti. Bu uyarılara rağmen, ne yazık ki gerekli önlemler alınmadı ve Zeynep, kızıyla birlikte kocasının saldırısına uğrayarak hayata veda etti.
Olay, toplumda kadına yönelik şiddet konusunda bir kez daha düşünülmesi gereken birçok soruyu gündeme getirdi. Her yıl artan kadına şiddet vakaları, konunun ne denli ciddi olduğunu gösteriyor. Kadınların yaşadıkları zorbalığı dile getirebilmeleri için cesaret buldukları her an, toplum olarak bu seslere kulak vermemiz gerektiği gerçeğini de ortaya koymakta. Zeynep’in yakın arkadaşları, olası tedbirlerin alınması gerektiğini sıklıkla ifade ettiler. "Bizler Zeynep'i kurtaracak gücü bulamadık ama bunun bir daha yaşanmaması için bilinçlenmemiz gerekiyor" diyerek, toplumda bir farkındalık yaratılması gerektiğinin altını çizdiler.
Bu tür olayların önüne geçmek için toplumsal bir seferberlik başlatılması şart. Eğitim kurumlarından, aile içi dinamiklerimize kadar çeşitli alanlarda kadına yönelik şiddeti önleyici, farkındalık artırıcı kampanyaların yürütülmesi bir zorunluluk haline geldi. Gelecek nesillere daha sağlıklı ilişkiler için örnek teşkil edecek modellerin oluşturulması, bireylerin birbirine olan saygısını artırmak için kritik bir öneme sahiptir.
Öte yandan, devlet politikalarının da gözden geçirilmesi gerekiyor. Kadına şiddetle mücadele eden merkezlerin sayısının artırılması, psikolojik destek hizmetlerinin güçlendirilmesi ve yasaların caydırıcı hale getirilmesi, konunun çözümünde oldukça etkili olabilecek adımlardandır. Zeynep'in acı hikayesi, bir durak değil, bir başlangıç olmalıdır. Kadınlar, yaşadıkları güvenlik sorunlarını açıkça ifade edebilecekleri, korunabilecekleri bir çevreye ihtiyaç duyuyor. "Zeynep'in sesi olalım" sloganıyla her kadının haklarını savunabilecek bir bilinç oluşturalım.
Son olarak, Zeynep’in durumu, aslında birçok kadının yaşamında yer alan gizli bir gerçeği ortaya koyuyor. Susma dönemi bitmeli, seslerini duyurabilmeleri için kadınlara destek olmalıyız. Toplum olarak, bir araya gelerek kadına yönelik şiddete karşı birlikte durmalıyız. Unutmayalım ki, her kadının sesi, her kadının hayatı kıymetlidir. Zeynep ve onun gibi hayata gözlerini yuman kadınlar için adalet sağlanana kadar mücadele etmeliyiz.